Message
Veli
Filistin toprakları, M.Ö. 500’lü yıllar
Kur’an-ı Kerim’de ismi zikredilen Hz.Üzeyr aleyhisselam’ın peygamber mi yoksa Allah’ın keramet sahibi veli kullarından biri mi olduğu hususunda alimlerimiz ihtilaf etmişlerdir. Bunların bir kısmı onun nebi olduğunu söylemişlerse de, büyük çoğunluğu peygamber olmayıp yüce Allah’ın sevgili kullarından biri olduğunu kabul etmişlerdir.
O, Babil hükümdarı Buhtünnasr’ın M.Ö.587 yılında Filistin topraklarını işgal ettiği ve başta Kudüs olmak üzere İsrailoğulları’nın yaşadığı bütün şehirleri yakıp yıktığı yıllar içinde yaşamıştır.
Buhtünnasr’ın orduları o dönemde gerçekten büyük bir katliama imza atmış, Yahudileri katledip geri kalanları da Şam’a ve Babil’e sürgün etmişlerdi. Babil’e sürgün edilen İsrailoğulları arasında birçok akrabaları öldürülmüş bulunan Üzeyr isimli genç bir adam da vardı. O, kavmi içinde sevip sayılan, Tevrat’ı baştan sona ezberlemiş olduğu için kendisine hürmet gösterilen imanlı bir kimseydi.
Üzeyr aleyhisselam, kavminin başına gelenlerin ilahi bir ceza olduğunu bilmiyor değildi. Her fırsatta kendilerine gelen elçileri yalanlayan, getirdikleri mucizelere inanmayıp onlarla alay eden ve Tevrat gibi ilahi mesajlarla yüklü muazzam kitaplarını bir sandık içinde unutulmaya terk eden Yahudiler bu cezayı zaten hak etmiş görünüyorlardı.
Babil sürgünü uzayıp gidiyor, genç Üzeyr’in yüreğini kaplayan hasret ve acı daha da çoğalıyordu. Bir fırsatını bulup buradan kaçmalıydı. Nihayet günlerden bir gün arzusuna kavuştu. Onun ansızın ortadan kaybolduğunu gören muhafızlar kadar kendi kavmi de hadiseyi şaşkınlıkla karşıladı. O günler içinde kırk yaşlarına erişmiş bulunan Üzeyr uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra doğup büyüdüğü topraklara geri döndü.
Kudüs topraklarına ulaştığında, şehrin dış tarafında yüksekçe bir tepe üzerindeki harabeler içinde bir şeyler yemek için oturdu. Kudüs gözlerinin önündeydi ama artık eski görkem ve güzelliğinden hiçbir eser kalmamış gibiydi. Ölümünden sonra bu şehir bir daha ayağa kalkabilir, bir daha eski güzel günlerine dönebilir miydi? Böyle bir mucize gerçekleşse bile kimbilir aradan kaç sene geçecek, kendisi o vakit çoktan ölmüş olduğu için bunu asla göremeyecekti.
Düşüncelerinin tam burasında göz kapaklarının kapandığını ve vücudundan bir şeylerin çekilir gibi olduğunu hissetti ve Üzeyr aleyhisselam o anda öldü! Yüce Allah Üzeyr aleyhisselam’ı orada tam yüz sene ölü olarak bıraktıktan sonra tekrar diriltti.
Hz.Üzeyr’in ölümünün yetmişinci yılı içinde, İran hükümdarlarından Hüsrev isimli biri Babil İmparatorluğu’nu yıkarak onların saltanatına son vermiş, bölgede esir tutulan bütün Yahudileri serbest bırakıp, Kudüs’e dönmelerine müsade etmişti.
Hz.Üzeyr aleyhisselam’ın elbette olup biten hiçbir şeyden haberi yoktu. Gözlerini açıp etrafına baktı. “Her halde içim geçip uyumuşum” diye mırıldanıyordu ki kendisine yüce Allah veya görevlendirdiği bir melek tarafından soruldu:
“Burada ne kadar kaldın?”
“Bir gün veya bir günden daha az...” diye cevap verdi.
“Hayır, yüz yıl kaldın!” denildiğinde büyük bir şaşkınlık ve korku içinde etrafa bakınmaya başladı.
“Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamış!” deniliyordu. Gerçekten içine ekmek doğradığı şıra tabağı öylece duruyor, kenarındaki incirler güneş ışığı altında parlıyorlardı.
Eşeğini bağladığı tarafa döndüğünde ise hiçbir şey göremedi. Ne bir ağaç vardı orada, ne de eşek!
İlahi ses devam etti:
“Eşeğine de bir bak. Bunu yapmamız seni insanlara bir ibret belgesi kılmamız içindir. Şimdi kemikleri nasıl bir araya getirdiğimizi ve onlara nasıl et giydirdiğimizi göreceksin.”
Hz.Üzeyr inanılmaz bir şaşkınlık ve ibretle eşeğini bağladığı tarafa bakıyordu. Yerde toz ve topraktan, tamamen ufalanmış küçük kemik parçalarından başka bir şey görünmüyordu. Sonra inanılmaz şeyler olmaya, etrafa dağılmış zerreler ve kemik parçaları bir araya gelmeye başladı. Kemikler toplanıp iskelet halinde ayağa kaldırıldıktan sonra üzerine et giydirilmeye ve nihayet kendi eşeği bütün canlılığıyla ortaya çıkmaya başladı. Gördüğü manzara karşısında: “Evet ya Rabbi! Sen her şeye kadir olan ilahımsın!” diye bağırdı.
Hz.Üzeyr aleyhisselam kendisine gösterilen bu apaçık belge ile imanın en yüksek seviyelerine eriştikten sonra başını Mescid-i Aksa tarafına doğru çevirip baktı. İşte, tamamen ölü bir şehir olarak gördüğü mukaddes Kudüs yeniden imar ve inşa edilmiş, her tarafta binalar yükselmişti.
Büyük bir heyecanla Kudüs’e girdi. Fakat birden hiç kimseyi tanımadığını, hiç bir çehreye aşina olmadığını farketti. Mescid-i Aksa’ya doğru ilerleyip içeri girdi ve bir köşede konuşmakta olan adamların yanına yaklaştı:
“Ben Üzeyr’im! Ben, Tevrat’ı ezberden bilen Üzeyr’im!” dedi.
Adamlar büyük bir şaşkınlıkla baktılar. Üzeyr öleli, yahut ortadan kaybolalı yüz seneden daha fazla bir zaman geçmemiş miydi? Babalarının ve dedelerinin anlattıkları Üzeyr şimdi, burada nasıl karşılarına çıkıyordu?
İçlerinde bulunan ve şimdi 70 yaşına erişmiş olan Üzeyr’in torununa döndüler. Üzeyr aleyhisselam’ın torunu da şaşkınlık içindeydi. Kendisi yetmiş yaşına erişmiş bir ihtiyardı ve dedesinin ancak kırk yaşlarında olduğu görülüyordu!
“Senin gerçekten Üzeyr olduğunu bilecek bir tek kişi var. O şimdi yüz yirmi yaşına erişmiş bir kadındır. Her vakit senden bahsetmekte, senin hatıralarını yad etmektedir. Durumu ondan soracağız.” dedi.
Büyük bir kalabalık halinde, yanlarına Üzeyr aleyhisselam’ı da alarak, Babil sürgünü günlerini yaşayan ve o dönemde Hz.Üzeyr’in komşularından biri olduğu bilinen yaşlı kadının evine gittiler. Gözleri âmâ olan kadın:
“Eğer o gerçekten Üzeyr ise dua etsin de benim gözlerim açılsın.” dedi. Hz.Üzeyr’in duası üzerine gözleri açılan kadın karşısında onu görünce:
“Vallahi bu Üzeyr’dir! Allah onu bize geri döndürmüş!” diye bağırmaya başladı.
Yahudi din adamları ve başlarına toplanan kalabalık hem kadının gözlerini açıldığına şahit olmuş, hem de karşılarında bulunan şahsın Üzeyr aleyhisselam olduğunu anlamışlardı. Fakat bir kaç din adamı, “Üzeyr Tevrat’ı ezbere okurdu. Sen şimdi içimizde çok az kimsenin bölük pörçük bildiği Tevrat’ı tam olarak bize okuyup yazdırabilir misin?” dediler. Hz.Üzeyr bunu kabul etti. O zaman onun doğru söylediğine kani oldular. Fakat ne kadar acıdır ki bir süre sonra, bizzat yaşadıkları bu mucize sebebiyle itikatlarında bozulma başladı ve bu sefer: “Üzeyr Allah’ın oğludur! O bize unutulmuş Tevrat’ı geri getirdi. Bunu ancak Allah’ın oğlu olduğu için yaptı!” demeye başladılar. Kur'an-ı Kerim'de Tevbe Suresi 30.Ayet’te söz konusu bu sapkınlığa işaret edilmiştir.