Message
Nebi
Hz.İbrahim’in oğlu İshak aleyhisselam’ın oğlu Yakub aleyhisselam’ın oğlu
Doğumu; Kenan İli
Peygamberlik yılları; Mısır
Günlerden bir gün Yusuf aleyhisselam bir rüya görmüş ve babasına anlatmıştı. “Babacığım” demişti. “Ben rüyamda gördüm ki on bir yıldızla güneş ve ay bana secde ediyor!”
Hz.Yakub oğlunun çok önemli bir rüya gördüğünü ve bu rüyanın Yusuf’un ne kadar yüce bir insan olduğunu bir kez daha açığa çıkardığını anlamıştı. Ona:
“Ey sevgili oğlum, rüyanı sakın kardeşlerine anlatma!” dedi. “Belki kıskançlıkları artar da sana bir tuzak kurmaya kalkışırlar. Çünkü şeytan insanın apaçık bir düşmanıdır. Rabbin seni rüyanda gördüğün gibi beğenip seçecek. Peygamber yapıp mülke ve saltanata kavuşturacak. Sonra rüya tabirlerine ait bilgi verecek, daha önce ataların İbrahim ve İshak için tamamladığı nimetleri senin için de tamamlayacak. Şüphesiz ki Rabbin her şeyi bilendir, tam bir hüküm ve hikmet sahibidir.”
Onların bu konuşmalarını duyan birisi Yusuf’un kardeşlerine giderek bütün olanları anlattı. Bunun üzerine çocukların kıskançlığı daha da çoğaldı ve onu uzak ve ıssız yerde bir kuyuya atmaya karar verdiler. Babalarının huzuruna çıkıp ertesi gün için Yusuf’u da alıp kıra gitmek için izin istediler ve onu koruyup gözeteceklerine dair de söz verdiler.
Hz.Yakub endişelenmişti. Bir köşede söylenenleri dinleyen sevgili Yusuf’una baktı. Yüreği acıyla burkuldu. Yusuf’un da bunu istemesi ve kardeşlerinin de ısrarı sonucu Hz.Yakub çaresiz razı oldu.
Ertesi gün erkenden yola çıktılar. Güle oynaya şehirden uzaklaşıp ıssız ve tenha yerlere geldiler. Artık orada kendilerini kimse göremez ve yaptıklarını öğrenemezdi. Birer ikişer Yusuf’a saldırmaya, ona hakaret etmeye, hatta vurmaya başladılar. Yusuf, “yapmayın, etmeyin” dedikçe hırçınlıklarını arttırıp üzerine yürüdüler. “Babamız seni bizden daha çok seviyordu...Seni öldürelim de görsün...” dediler.
Bu arada büyük bir kuyunun başına gelmişlerdi. Büyük bir iple Yusuf’u bağlayıp aşağı sarkıttılar. Kuyu; ağzı dar, içi geniş, derin ve karanlık bir haldeydi. İçinde az miktar da su vardı.
Yusuf içine düşünce kardeşleri ondan ayrıldılar. Hemen bir koyun kesip kanını Yusuf’un gömleğine sürdüler. Akşama doğru ağlaya ağlaya babalarına geldiler. Babalarına Yusuf’u bir kurdun yediğini söylediler. Yakub aleyhisselam sevgili oğlunun gömleğini eline alıp ağlamaya başladı. Büyük peygamber, kardeşlerinin Yusuf’u öldürmediklerini anlamış, yalan söylediklerini hissetmişti.
Yusuf, o karanlık ve korkunç kuyuda üç gün kaldı. Üçüncü gün Yusuf, kuyunun başında birtakım sesler duyup doğruldu. Bir adam su almak için kovasını sarkıtınca hemen ipi tuttu. Adam onu yukarı çekti. Kovanın ipine sarılmış bir çocuk görünce sevinçle bağırmaya başladı. Kervanda bulunanlar koşup geldiler. Onu Mısır’a götürüp köle diye satmaya karar verdiler.
Köle pazarında Yusuf’u gören Mısır’ın maliye bakanı olan Aziz isimli bir adam onu satın aldı. Aziz; iyi kalpli ve yumuşak huylu bir insandı.
Aradan yıllar geçti. Yüce Allah sevgili kuluna ilim ve hikmet verdi. Ona rüya tabirlerini öğretti ve kendisini peygamber yaptı. Ne var ki Aziz’in karısı genç Züleyha, bu arada Hz.Yusuf’a aşık oldu.
Günlerden birgün evin kapılarını sımsıkı kapatıp Yusuf’la yalnız kaldı. Ona: “Seni seviyorum, yanıma gel!” dedi.
Hz.Yusuf, Züleyha’nın bu çirkin teklifi karşısında bir an ne yapacağını şaşırmış, donup kalmıştı. Sonra yüce Allah’ın verdiği iman ve haya ile:
“Senden Allah’a sığınırım!” dedi. “Doğrusu kocan Aziz, benim efendimdir. Üstelik bugüne kadar hiçbir kötülüğünü görmedim onun. Bana güzel bir mevki vermiş ve güvenmiştir. Efendime ihanet edemem. Gerçek şudur ki zalimler asla kurtuluşa eremezler.”
Züleyha yerinden kalkıp Yusuf’a doğru gelmeye başladı. Yüreği haya ve iffet duygularıyla olan yüce peygamber, hanımefendisinin söz anlamadığını görünce kapıya doğru koşmaya başladı. Onun kapıya doğru koştuğunu görünce genç kadın da peşinden koştu ve gömleğini arkadan yakalayarak yırttı. Tam bu sırada evin efendisi Aziz kapının önünde görüldü. Züleyha donup kalmıştı. Birden avazı çıktığı kadar bağırmaya ve suçu Hz.Yusuf’un üzerine atmaya başladı.
Aziz, karısının yalan söylediğini hissetmiş, bir süre düşündükten sonra yakınlarından birini çağırarak onların arasında hüküm vermesini istemişti. Gerçekten bilgili ve akıllı bir adam olan bu kişi:
“Eğer Yusuf’un gömleği ön taraftan yırtılmışsa Züleyha doğru söylemiştir. Yok eğer gömlek arkadan yırtılmışsa Yusuf’un sözü doğrudur!” dedi.
Aziz, gömleği inceleyip de arkadan yırtılmış olduğunu görünce Yusuf’un suçsuz olduğunu açıkça anladı ve karısına:
“Şüphesiz ki siz kadınlar hilelerle dolusunuz. Sizin fendiniz ve oyununuz çoktur!” diye çıkıştı. Yusuf’a da:
“Artık bu davadan vazgeçmeni istiyorum. Sakın olanları kimseye söyleme, aile şerefimizi yere düşürme.” diye yalvardı.
Bütün bunlara rağmen birtakım insanlar olaydan haberdar oldular. Şehrin büyük ve zengün konaklarında bir araya gelen kadınlar kendi aralarında dedikodu ediyor, Züleyha’nın kölesine aşık olduğunu anlatıyorlardı.
Yusuf’un kendinden ısrarla uzak durması ve hiçbir teklifini kabul etmemesi Züleyha’yı çileden çıkarıyordu. Artık daha fazla sabredemedi ve bir gün kocası Aziz’e Yusuf’u zindana atması için yalvardı. Aziz asıl suçlu olanın karısı olduğunu bildiği halde üzülerek de olsa Yusuf’u zindana atmaya razı oldu.
Zindan soğuk ve karanlık, esaret ise ölümden beter bir şeydi. Fakat Allah’ın her türlü takdirine razı olan Hz.Yusuf boynunu bükmüş, Allah’a teslim olmuş, ona ibadetten başka birşey düşünmez olmuştu.
Hz.Yusuf zindana atıldığı zaman iki genç adam da hapsedilmişti. Bu üç kişi orada arkadaş oldular. Yusuf onlara yüce Allah’ın varlığını ve birliğini, gücünün sınırsız olduğunu anlatıyor ve kendilerine İslam dinini öğretmeye çalışıyordu.
Bir gece Mısır hükümdarı bir rüya gördü. Rüyada dinlenmek için Nil Nehri kenarına oturmuştu. Ansızın, akıp durmakta olan sudan son derece besili, semiz, yedi tane inek çıktı. Hemen onların arkasından da yedi zayıf ve cılız inek. Zayıf ve cılız olan inekler saldırıp besili inekleri yediler. Hükümdar dehşetle uyandı. Her yanı titriyordu. Tekrar daldı. Bu sefer yedi kuru başağın yedi yeşil başağı yediğini gördü. Sıçrayıp kalktı. Gördüklerini adamlarına anlatacak, onlardan bir yorum bekleyecekti. Fakat hükümdarın bu acayip rüyasına hiç kimse doğru dürüst bir yorum getiremedi. Bu sırada bir zamanlar Hz.Yusuf’un zindan arkadaşı olan hizmetçi ortaya atıldı. Rüyayı en iyi onun tabir edeceğini söyledi.
Hz.Yusuf hükümdarın rüyasını şöyle tabir ett:
“Tam yedi yıl büyük bir bolluk içinde yaşayacaksınız. Bol bol buğday ekip, ürün elde ediniz. Bir kısmını saklayın bu ekinlerin,çünkü bolluk senelerinden sonra korkunç kıtlık yılları gelecektir.”
Hizmetçi hükümdara koştu. Duyduklarını anlattı. Kral bu tabiri çok beğenmişti. Yusuf’u zindandan çıkartmak istedi. Hz.Yusuf bu teklifi hemen kabul etmedi. Önce suçsuz olduğunun ortaya çıkartılmasını istedi.
Hz.Yusuf’un suçsuzluğu kanıtlanınca hükümdar onun zeki ve güvenilir bir insan olduğunu anlayarak, onun ilim ve doğruluğundan faydalanmak istedi.
“Artık kıymetli bir konuğumuzsun. İstediğin bir görev varsa onu sana veririm.” dedi. Hz.Yusuf:
“Eğer devletin hazine ve depolarının yönetimini bana verirseniz kıtlık için gerekli tedbirleri alırım. Benden her yönüyle emin olabilirsiniz.” dedi.
Kral bunu memmuniyetle kabul etti. Hz.Yusuf artık Mısır’ın en büyük veziri olmuştu.
Bolluk seneleri gelip geçti. Sonra Yusuf Peygamber’in dediği kıtlık yılları başladı. Alınan tedbirler neticesinde Mısır halkı bu korkunç tehlikeden ucuzca kurtulmuştu. Hz.Yusuf depo ettiği malları ihtiyaç sahiplerine dağıtıyordu. Artık yakın ülkelerde yaşayan ve kıtlık sebebiyle perişan olan insanlar da Mısır’a akın etmeye başlamıştı.
Bir gün Hz.Yusuf’un kardeşleri de bir parça buğday alabilmek için büyük vezirin karşısına çıktılar. Hz.Yusuf onları tanıdı. Fakat onlar kuyuya attıkları kardeşlerinin vezir olabileceğini akıllarının köşesinden bile geçirmedikleri için, kendisini anlayamadılar.
Hz.Yusuf sordu: “Kaç kardeşsiniz siz?”
“On iki kardeştik. Birimiz kayboldu. Küçüğümüz de babamızın yanındadır.” diye cevap verdiler.
Hz.Yusuf onlara gerekli ikramı yaptıktan sonra: “Babanızın yanında kalan küçük kardeşinizi de alıp gelmezseniz size istediklerinizi vermem. Gidip onu da getireceksiniz.” dedi.
Şaşırdılar. Tekrar babalarının yanına döndüler. Ona durumu anlattılar.
Hz.Yakub: “Ben onu kimseye emanet edemem. Kimbilir belki Yusuf’a yaptığınız şeyi ona da yaparsınız siz!” dedi.
Çaresizlik içinde: “Evet ama, o takdirde bize buğday vermiyorlar. Götürdüğümüz şeyleri geri getirdik, gördünüz işte.” diye cevap verdiler.
Hz.Yakub: “Onu koruyacağınıza yemin ederseniz istediğinizi kabul ederim.” dedi. Yemin ettiler.
Hz.Yusuf’un kardeşleri günlerce yol aldıktan sonra tekrar Mısır’a geldiler. Vezirin karşısına çıktılar. Hz.Yusuf küçük kardeşi Bünyamin’i bir kenera çekip fısıldadı: “Ben senin kardeşin Yusuf’um. Bunu diğerlerine söyleme.” dedi.
Hz.Yusuf, kardeşi Bünyamin’i diğerlerinden ayırmak istiyordu. Hizmetçilerden birine hükümdarın su içtiği kabı Bünyamin’in yükünün içine saklamasını emretti.
Kardeşleri yüklerini bağlayıp develerine binerek yola çıktıklarında vezirin muhafızı arkalarından bağırdı: “Siz hırsızsınız! Durun bakalım.”
Şaşkın şaşkın geriye dönüp sordular: “Neyiniz çalındı?”
“Hükümdarın su içtiği kap.”
“Gelin, arayın yüklerimizi. Biz buraya hırsızlık yapmaya gelmedik. Hem içimizden birisi bu hırsızlığı yapmışsa onu esir olarak alabilirsiniz!” dediler.
Bu sırada Hz.Yusuf da geldi. Hepsinin yükünü tek tek aradıktan sonra kabı, Bünyamin’in yükünden çıkartıp gösterdi. Şaşkına dönmüşlerdi. Ne diyeceklerini bilemediler. Birisi:
“Eğer o çalmışsa suçludur! Ne yapalım? Daha önce kardeşi Yusuf da çalmıştı!” diye bağırdı.
Hz.Yusuf acı içinde: “Durumunuz pek kötü... Anlattığınız şeylerin doğru mu yanlış mı olduğunu yüce Allah daha iyi bilir.” dedi.
Babalarına verdikleri söz akıllarına geldi ve gelip Hz.Yusuf’a Bünyamin’i bırakıp, onun yerine içlerinden birini esir olarak alması için yalvarmaya başladılar.
Hz.Yusuf cevap verdi: “Allah korusun! Biz malı kimde bulmuşsak onu alıkoyarız, aksi bir davranış haksızlık olur.”
Çaresiz, yola çıkıp geldiler. Hz.Yakub Bünyamin’i göremeyince hemen nerede olduğunu sordu. Hırsızlık yaptığı için Mısır vezirinin onu alıkoyduğunu söylediler.
“Hayır, benim oğlum hırsızlık yapmaz!” diye bağırdı Hz.Yakub. “Siz Yusuf’a yaptığınızı Bünyamin’e de yaptınız! Her ikisini de bana geri vermesini Allah’tan diliyorum.” Sonra ağlamaya başladı. Günlerce, aylarca göz yaşı döktü. Sonunda gözleri kör oldu.
Yusuf’un kardeşleri tekrar Mısır’a dönüp onun karşısına çıktılar. Ondan yardım dilediler. Hz.Yusuf artık vaktin geldiğini anlayıp sordu:
“Siz Yusuf’a ve kardeşine neler yaptığınızın farkında mısınız? Artık haksızlığınızı itiraf ediyor musunuz?”
Vezir ne demek istiyordu böyle? Hayret ve şaşkınlıkla onu incelemeye, yüzüne uzun uzun bakmaya başladılar. Sonra hepsi adeta bir ağızdan bağırdı: “Sen Yusuf musun yoksa?!”
“Evet” diye cevap verdi Yusuf aleyhisselam. “Ben Yusuf’um! Bu da kardeşim Bünyamin’dir! Allah bize iyilikte bulundu.”
Utanç ve pişmanlık içinde başlarını yere eğdiler: “Gerçekten ey Yusuf! Allah seni bizden daha üstün kılmıştır. Ne olur yaptıklarımızdan dolayı bizi cezalandırma.” dediler.
Hz.Yusuf babasını sordu. Onun halini ve gözlerinin kör olduğunu öğrenince gömleğini çıkartıp kardeşlerinden birine verdi: “Bu gömleği götürüp babamın gözlerine sürün! O zaman inşallah görmeye başlar. Sonra da bütün çoluk çocuğunuzu, akrabalarımızı ve babamı alarak buraya gelin. Mısır’da hep beraber bolluk içinde yaşarız.” dedi.
Büyük bir sevinçle tekrar yola düştüler.
Hz.Yakub onların dönmelerini bekliyor, heyecan içinde günlerini geçiriyordu. Ellerinde Yusuf’un gömleği olan çocukları yaklaştıkça oğlunun kokusunu duyuyordu. Nihayet çocukları geldiler. Hz.Yusuf’un gömleğini babalarının yüzüne sürünce gözleri açıldı.
Daha sonra Yakub aleyhisselam, çoluk çocuğunu alarak Mısır’a gitti. Hz.Yusuf onları yolda karşıladı. Sonra vezir tahtına geçip oturdu. Babası ve kardeşleri onun önünde saygı ile duruyorlardı. Hz.Yusuf babası Yakub Peygambere dönerek şunları söyledi:
“Babacığım! İşte vaktiyle gördüğüm ve size anlattığım rüya gerçek oldu. Rabbim beni zindandan çıkarttıktan sonra Mısır’a vezir yaptı. Şeytan, kardeşlerimle benim aramı ayırmıştı ama ulu Allah’ım tekrar bizi bir araya getirdi. Şüphesiz ki benim Rabbim, bir şeyin yapılmasını isteyince sebeplerini yaratır ve onu gerçekleştirir.”