Message
Nebi
Hz.Davud’un soyundan
Kudüs şehri
Yahudilerin korkunç Babil sürgünü üzerinden yüzyıllar geçmişti. Yeniden imar ve inşa edilen Kudüs’te hayat devam ediyor, İsrailoğulları yine kendilerine gönderilen peygamberlerine karşı akıl almaz isyan ve nankörlüklerini sürdürüyorlardı. Şimdi işler daha da çığırından çıkmış gibiydi. Mukaddes Mescid’i, menfaat şebekelerinin merkezi haline getiren, yüzleri kararmış bazı din adamları halkı soymaya, onları kendi uydurdukları bir takım saçma inanç ve hareketlere zorlamaktaydılar.
Hz.Yahya ve İsa aleyhisselam’ın doğduğu o yıllar içinde Kudüs tam bir cadı kazanı halinde kaynamaktaydı. İsyan ve sapkınlıkları sebebiyle birçok kez yurt ve yuvalarından çıkarılan, sürgün hayatı yaşayarak ruhları köleleşen Yahudiler şimdi de Romalı idarecilerin zulüm ve baskısı altında inlemekteydiler. İçlerinden biri olduğu halde Kudüs ve civarında iktidarı elinde tutan Herod ailesi, Roma kültür ve medeniyetini yaymak için çalışıp duruyor, imparatorluğa olan bağlılığını göstermek için her türlü çalışmayı sürdürüyordu. Onlar bir yandan, kendi kültür ve inançlarından vazgeçerek birtakım yanlış yollara sapmış olan din adamlarını destekleyip güya Yahudileri de memnun etmekte, öte yandan efendileri olan Romalıların her isteklerine boyun eğmekteydiler.
İçlerinde Hz.Zekeriyya gibi Allah’ın yüce peygamberlerinden biri olmasına rağmen onlar her fırsatta onu çekiştirmekte, aleyhinde dedikodular yaymakta ve kendisini hiç sevmemekteydiler. Hz.Zekeriyya Mukaddes Mescid’in imamlarından biriydi. Tevrat’ın aslını biliyor, kavminin Hz.Musa’ya inzal edilen bu kitaba iman ederek, onunla amel etmelerini söylüyordu. Diğer din adamları gibi Mescid’in gelirlerinden istifade etmeye asla yanaşmamış, zaman zaman marangozlukla meşgul olarak elinin emeğini yemeyi tercih etmişti.
O, çok düşünen, çok ağlayan ve kavminin durumuna ziyadesiyle üzülen yufka yürekli bir insandı. Onların her geçen gün kötüye giden durumlarını görüyor, yaklaşan felaketleri hissedip büyük bir acıyla inliyordu.
Yaşı hayli ilerlemişti ve arkasında kendi yolunu takip edip, kavimlerini uyaracak hiç kimsesi yoktu. Hanımı İşa kısır bir kadın olduğundan şimdiye kadar bir çocukları doğmamıştı. Tek tesellisi bakımı ve eğitimini üstlendiği Meryem’di. Hanımı İşa’nın kız kardeşi olan Hanne, Meryem’i doğurup Mukaddes Mescid’e adadığında orada bulunan din adamları kendi aralarında çekişmiş, onun bakım ve terbiyesini kendi üzerlerine almak istemişlerdi. O vakit Hz.Zekeriyya ile aralarında çekişmeye başlamış, sonunda kalemlerini ırmağa atarak bu işe kimin daha layık olduğunu anlamak istemişlerdi. Su, hepsinin kalemlerini sürükleyip götürdüğü halde sadece Hz.Zekeriyya’nın kaleminin akıntıya direndiği, hatta akışının tersine doğru yüzdüğü görüldü.
Hz.Zekeriyya yüce Allah’tan kendisine bir evlat bağışlamasını istiyor, bunun için Rabbine uzun ve iç yakıcı niyazlarda bulunuyordu. Yüce Allah sevgili kulunun bu içten yakarışını karşılıksız bırakmadı:
“Ey Zekeriyya, hakikaten biz sana Yahya adında bir oğul müjdeleriz ki, bundan önce onun adını hiç kimseye koymuş değiliz.” buyurdu.
Zekeriyya aleyhisselam bu müjdeyi alınca büyük bir heyecan ve şaşkınlık geçirdi. Bu sefer:
“Rabbim! Benim nasıl oğlum olacak ki? Karım kısırdır ve ben ihtiyarlığın son haddine erişmiş bulunmaktayım.” dedi.
Ona gelen melek:
“Öyledir ey Zekeriyya, fakat Rabbin buyurdu ki “O bana göre çok kolaydır. Daha evvel sen hiç bir şey değilken seni yaratmışımdır.”
Hz.Zekeriyya’nın heyecan ve şaşkınlığı sürüyordu.
“Rabbim! Bana bu hususta bir nişan, bir alamet ver.” diye yalvardı. Allah, “Senin nişanın sapasağlam olduğun halde üç tam gece insanlarla konuşamamandır.” buyurdu.
Bunun üzerine Zekeriyya aleyhisselam mihrabından çıkıp kavminin arasına karıştı ve onlara “Sabah akşam Allah’ı tesbih edin!” manasına gelen işaretlerde bulundu. Üç gün üç gece hiç kimseyle konuşamadı.
Nihayet hanımı ihtiyar İşa, Yahya’ya hamile kaldı ve vakti gelince sevgili oğlunu doğurdu. Yahya, dünyanın bütün çocuklarından sevimliydi. Akıllı, iyiliksever ve şevkat dolu bir insan olarak büyüyüp yetişti. Onun doğumundan altı ay kadar sonra da Allah’ın seçip yükselttiği hanımların en büyüklerinden olan Hz.Meryem, babasız olarak dünyaya gelen oğlu Hz.İsa aleyhisselam’ı doğurmuştu.
Yüce Allah, şimdi İsrailoğulları’na gönderdiği son üç büyük peygamberi aynı günler içinde hayatta bulunduruyor, onlara olan büyük bağışını belki son kez gösteriyordu.
Yıllar geçip gitmişti. Yahudilerin, İsa aleyhisselam’a bir kötülük yapacağı endişesiyle Mısır’a giden ve oğlu ile beraber orada on iki yıl kadar kalan Hz.Meryem tekrar Kudüs civarına döndü.
Aradan geçen süre içinde insanlar İsa aleyhisselam’ın bebekken konuşma mucizesini unutmuşçasına Hz.Zekeriyya’ya iftira etmeye başladılar. Özellikle Mukaddes Mescid’i dolduran din adamları, içlerinde en yüksek şahsiyet olarak görünen bu büyük peygamberi kıskanıyor, yüreklerini dolduran haset sebebiyle onu ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı.
Aralarındaki münakaşalar büyümeye, Yahudilerin düşmanlıkları artmaya başladı. Hz.Zekeriyya bu hain, zalim ve nankör insanların kendisine bir tuzak kurmakta olduklarını anladı ve kavminden uzaklaşmak için Kudüs’ten çıktı. Onlar da peşine düşmüş, kendisini bulup öldürmek için aralarında karar almışlardı. Takip edildiğini anlayan yaşlı ve yorgun peygamber, bu sırada kendisini, saklanmak için gövdesi içine girmeye davet eden büyükçe bir ağacın içine girip gizlendi. Ne var ki, kaftanının eteği, onu tamamen bürüyüp saklayan ağacın dışında kalmıştı. Şeytan, peşine düşüp gelmiş olan Yahudilere bu ağacı işaret etmekte gecikmedi. Allah’ın kalplerine inkar mührü vurmuş olduğu bu zalim adamlar hemen bir testere bulup ağacı kesmeye başladılar. Hz.Zekeriyya, tam alnının ortasına isabet eden testere ile biçilip mübarek ruhunu Allah’a teslim etti.